erol albayrak 2014 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erol albayrak 2014 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2014 Perşembe

Antik dünyanın mirası; Doğal taşlar Moda ile buluşuyor...

Dünyamızın oluşumundan bu yana, yerküreye refakat eden taşlar, insanoğlunun ilk aletleri, ilk takıları, ilk eşyaları oldular. İlk insanın elinden düşürmediği keskisi taş, zaman içerisinde evrilerek akla gelebilecek her alanda kullanıldı. 

Geçen zaman ve tecrübenin artması ile ilerleyen medeniyet, yeryüzünün hareketleri ile oluşmuş doğal taş ya da değerli taş denilen yeryüzünün en saf cevherlerine ulaşma yollarını bulduğunda, insan artık taşı güncel yaşamının en önemli merkezlerinden birine çoktan yerleştirmişti. Günlük kullanım objelerinin aksine, doğal taş, önemli kullanım objelerinin ham maddesi olarak işlenmiş, tarihin ilk medeniyetlerinin eserlerinde bu taşlar sıklıkla kullanılmıştı. 

Yaşadığı ortamı şekillendirmeye çalışan insanoğlu, medeniyeti ilerletirken bir yandan da inanç dünyasını şekillendirmeye başlayarak, dünyayı, evreni, en önemlisi de kendini yani var olma sebebini anlamaya çalışıyordu. İlk insanların yapmış oldukları doğal taş kolyeler, inanç dünyalarından bizlere kalan eserler arasında sıralanabilir. Günümüzde süs eşyası gibi algılanıyor olsalar da doğal taşlardan yapılmış kolyeler bir nevi onların tanrısal zırhları olarak her tür kötülüğe karşı kullanıldı. 










Evrilen dünyada, uygarlıkların ortaya çıkması ile doğal taşların işlenme biçimleri, formları, kullanım alanları da değişti, örneğin, taş boncukların yerini ufak figürinler aldı ve bunların koruyuculuğuna olan düşünce sistemi ile şekillenmiş inançlar ortaya çıktı. En güzel örneklerini Mısır'da Erken ve Orta Krallık evresinde gördüğümüz bu figürinler, ametist taşının oyulması ve kazınması ile oluşturulmuş günümüzde muska olarak kullandığımız her tür nesnenin atası olan küçük heykelcikler olarak karşımıza çıkıyor. 












M.Ö. 2030 - 1800 yılları arasında sıkça kullanılan, Mısır medeniyetinin inanç dünyasını şekillendiren hayvan tanrı görünümlü ametist muskalar, korunma, kötülükleri uzak tutma, bereket, şifa gibi bir çok beklenti ile başvurulan nesnelerden olmuşlardı. Yunan medeniyeti içinse bambaşka bir konumda olan ametist, sarhoşluğu yok eden, sarhoşluktan koruyan taş olarak oldukça sık bir şekilde şarap kadehlerinde ve sunaklarda kullanılmıştı, Mısır'ın inanç dünyası kadar olmasa da ametist taşı koruyuculuğunu her medeniyette sürdürmüştür.

Geçen zaman, taşların kutsaliyetini belli başlı formlardan söküp attı ve yerini akla gelebilecek her objeye yükleyerek, kullanım alanlarını genişletti, zaman bununla da sınırlı kalmadı, artık korunma amacıyla kullanılan boncuklar, keşfedilen yeni madenler ile birleştirilerek süs eşyalarına dönüştü. En güzel örneklerini Roma ve devamı olan Bizans İmparatorluğu'nda rastladığımız ametist öncelikli olmak üzere kullanılan doğal taş takılar, hanedan ve soyluların vazgeçilmez aksesuarları oldu. Bizans Hanedanı için bir tabu olan mor renk, hanedan rengi olmakla kalmayıp, ruhani inançların da rengi olarak görüldü ve hanedan mensupları haricinde giyilmesi yasaklandı. Şartlar böyle olunca, mor rengi bu derecede kutsal ve erişilmez yapan Bizans medeniyetinde ametist taşının bulunduğu konumu hayal etmek hiç de zor değil. 


M.S. 6. ve 7. yüzyılda doğal taş ve değerli madenler ile yapılmış Bizans İmparatorluğu Dönemi'ne ait bileklik

Yakın geçmişin bıraktığı izler arasında, en dikkat çekici olan ise Leonardo Da Vinci'nin ametist taşı ile ilgili yazmış olduklarıdır, çünkü Da Vinci'ye göre bu taş şeytani ve günahkar düşünceleri dağıtan ve zekayı canlandıran özellikleri ile tanımlanmıştı. (Ortaçağ'ın şeytani ve günahkar düşüncelerini günümüze uyarlayacak olursak kötü enerjiler diyebiliriz.) Rönesans'ın dahiyane adamı Da Vinci'nin ametist üzerine çalışmış olması oldukça önemli bir ayrıntı. Avrupa'da Da Vinci ve öncesi dönemde bilinen taş, aynı zamanda bekaretin ve dindarlığın da sembolü olarak kullanıldı, bu nedenledir ki ortaçağ dönemi sanat tarihi eserlerinde mor renk ve ametist taşından yapılmış ya da süslenmiş objelere çok sık rastlanır. 

Diğer önemli doğal taşlardan biri de pembe kuartzdır, az bulunan bu taş ilk çağlardan itibaren, mühür yapımından, muska kullanımına kadar bir çok alanda kendini gösterdi, mistik şifa öğretilerinde uyumu, dengeyi, huzuru, yapıcılığı simgeleyen ve sağlayan bu taşın mühürlerde bu sıklıkta kullanılmış olması ile büyük ölçüde bir bağ olduğunu tahmin etmek oldukça kolay.  


M.Ö. 1822 - 1763 yılları arasında Babil'de kullanılan pembe kuartz'dan yapılmış ticaret ve tapınak mühürü 

İnsanlık tarihinin geniş periyodunda her daim kendine yer edinmeyi başarmış, şifasına, koruyuculuğa, güzelliğine önem verilmiş doğal taşların hikayesi bitmez, ancak günümüzde bu hikayeye bambaşka bir yorum katan moda tasarımcısı Erol Albayrak'ın medeniyetlerin ortak çatısında buluşturarak ametist ve pembe kuartz'dan tasarladığı elbisenin tanıtımı Fimar Butik'te yapıldı. Her ne kadar lansmana katılamamış olsam da, görseller elime geçtiğinde, tasarımın doğallığı ve konuyu taşıyabilmesini çok beğendim. Özellikle doğal taşların işlenirken, kayaçtan alınan bir kesite bakıyormuş izlenimini vermiş olması hem manidar hem de güzel bir dokunuş olmuş. Erol Albayrak'ın tasarımlarında ki doğallık, doğal taşlar ile bütünleşince daha da kendini hissettirmiş ve bu sayede insanlık tarihine, sanata, medeniyete, doğaya, yerküreye olan tüm vefalar ortaya konmuş. 



Erol Albayrak'ın tasarımı Mısır medeniyetinin inandığı gibi, kötülüklerden korur mu bilinmez, ancak Yunan medeniyetinin inandığı gibi sarhoşluktan koruyamayacağı ortada, göz kamaştırıcı taşlar ile birleşen metalik gri kumaş insanın haz dünyasını sarhoş ediyor gerçekten. Belki bundan binlerce yıl sonra, sanat tarihçileri Erol Albayrak'ı, kadınları güzelleştiren muskaların tasarımcısı, sahibi olarak anacaklar kim bilir....  





Devamını Oku

17 Mart 2014 Pazartesi

Kadının simgesel özgürlüğü: Erol Albayrak MBFWI Fall Winter 2014

Çoğu modaseverin yakından takip ettiği ve bildiği üzere, Mercedes-Benz Fashion Week İstanbul ayağı geçtiğimiz günlerde tasarımcıların agorasına dönüştü. Antrepo'da gerçekleştirilen etkinliğin yankıları hala devam etmekte, ancak biraz olsun magazinsel yönünden uzaklaşarak, moda ile bütünleşmenin yararlı olacağı kanısındayım. Bu amaca hizmet veren nadir tasarımcılardan biri olduğuna inandığım Erol Albayrak'ın yeni koleksiyonuna göz atmayı öneriyorum size...

Albayrak, her koleksiyonunda sadece iki kumaş parçasını birleştirmekten ziyade, kavramları, kültürleri, insana ait tüm güdüleri seçtiği kumaşların arasına katarak en iyi şekilde birleştirmeyi hedef ediniyor.       -Önceki koleksiyonları hakkında yazdığım yazılar için bir tık  - Bu birleştirmenin sonucunda da bizi bize anlatan, insanı anlamlandırmaya çalışan, anlam ararken anlam kazandıran bir moda algısı doğuyor ister istemez. Bunun üzerine düşüp komplike bir tasarım çıkarma hedefinde olduğunu düşünmüyorum, aksine hayata bakış açısını, algısını ve hayatını tasarımlarına kattığı için doğal bir sirkülasyon halinde başarılı sonuçlar yakaladığına inanıyorum. MBFWİ 2014 için hazırlamış olduğu koleksiyon da yine bu bakış açısının birleştirici, anlamlandırıcı ve hayatı özetleyici niteliklerini bir arada toplamış, kadının simgesel özgürlüğünün en yoğun hissedildiği tasarımların oluşturduğu defile, nudizmin hırçın sularının daha sakinleştiği bir ortamda yaratılmış olduğu hissi uyandırıyor izleyicide. Albayrak'ın kendi tabiri ile "Moda kadını soymak değil, giydirmektir." cümlesi aslında dingin suları tam anlamıyla özetlemeye yetiyor. Çoğu eleştirmen çıplaklığı özgürlük kabul ederken, bu söylem aslında insanların aklına hemen bir yafta getiriyor ancak, biçimsel özgürlük ile kavramsal özgürlük arasındaki ince ayrıntıyı kimse ele almıyor. Biçim olarak kadını özgür kılmak çıplaklık ile mümkün olabilir elbet, ancak kavram olarak ele aldığınız "kadın"ı özgür kılmak o kadar kolay değil, işte bunu başarabilmek için de Albayrak ya da aynı ekolün temsilcisi bir başka tasarımcı gibi, kavramları ve hayatı sentezleyip kalın çizgilerin yanına noktalar yerleştirmek ile olabiliyor. 

Bir defilenin ardından söz edilen en büyük nokta renkler, kumaş seçimleri, dikiş teknikleri ya da magazinsel ele alınacak olursa seçilen mankenler, makyaj ve saç olabiliyor. Ancak bu bakış açısını artık içinde bulunduğumuz yeni dünyada hafifletmek gerektiğine inanıyorum, keza tasarımcıların söylemek istediği, anlatmak istediği çok ama çok şey var. Bir ressamın resmine bakarken seçtiği tuvalin ebatlarını, çerçevelerken kullandığı materyali sorgulamaktan kurtulup, resmin anlattıklarına kulak verdiğimizde sanatta doyum noktasına ulaşıyorsak, moda dediğimiz sanat dalı için de doyum noktaları yaratmalıyız. Peki Erol Albayrak defilesinin doyum noktaları nelerdir dediğimizde karşımıza çıkanlar neler onlara bir göz atalım, ancak bunun öncesinde tasarımlara bir göz atmanın zamanı geldi de geçiyor. 


     

  

  




Eminim ki en başta bahsettiklerim, defile fotoğrafları ile örtüşünce birçok imge oluştu beyninizde ama ben yine de tasarımlar üzerinden kavramlara değinmek istiyorum keza en sevdiğim bölüme geldik. Defilenin videosundan da takip edebileceğiniz bir kronoloji var, kronolojinin ulaştığı evreler sanatın beşiği Mezopotamya'dan Anadolu'ya dünya tarihini etkileyen uygarlıklardan yaşadığımız topraklarda ki Osmanlı İmparatorluğu'na kadar bir yelpazede şekillenmiş olsa da, modern çağın fütürizmi de işin içinde Albayrak ustalığı ile harmanlanmış bir biçimde seyirciye sunulmuş. Keskin geometrik kesitler, oryantalist kesitler ile birleştirilip kadın ruhunun keskin duruşu ile barındırdığı naiflik çok iyi şekilde korunmuş, maskülen tavır Albayrak tasarımları içerisinde nadiren yer alsa da fütürist etki taşıyan tasarımların içerisinde hissedilirliği kontrollü biçimde sağlanmış diye düşünüyorum. 

Oryantalist ruha sahip tasarımlarında kullandığı kündekari tekniğinin vazgeçilmez şemaları kıyafetler ile bütünleşirken, Albayrak'ın savunduğu güçlü kadın imgesinin de öyle güzel vurgulamasını sağlamış ki, geometrik geçmeler ile bezeli tasarımların her biri sanatın sanat ile yorumlanması gibi seyirciye aktarılmış.



Kündekari kelime menşei olarak Farsça bir kelime ve aslen heykeltraşlık anlamına geliyor, Albayrak'ın bir röportajında "Biz bir heykeltraş gibi kumaşlara form verir, bir ressam gibi desenler yaparız." cümlesini hatırladığımda, kündekariyi seçmiş olmasının şaşırtıcı olmadığına kanaat getirdim. Nitekim kündekari konusunda örnek paylaşmak için o kadar çok kararsızlığa düştüm ki, eminim arama motorlarından birine kündekari yazdığınızda karşınıza gelen nadide örnekleri görünce bana hak vereceksiniz. 

         


Albayrak sadece kündekari ile sınırlamamış tasarımlarını, tezhip sanatının da formlarını günümüz algısı ile yorumlayıp aktardığı kumaşlarda hayat kazanmasına vesile olmuş. Vakti zamanında ilim kitaplarına büyük bir sabır ve ince bir işçilik ile işlenen formlar gelinliklerin üzerine yine aynı titizlik ve tanımsız bir estetik anlayışı ile aktarılmış. Açıkça söylemek gerekirse, defileyi izlerken zamanlar arası yolculuğa çıkıp, düşünsel olarak bir gezintiye çıktığımı, ve gelinlikleri gördüğümde tüylerimin diken diken olduğunu söyleyebilirim. 

Şimdi gelelim asıl konuya, kronolojik medeniyet tarihi, oryantalizm, kündekari, tezhip, fütürizm dedik, ancak simgesel özgürlük, daha doğrusu güçlü kadının simgesel özgürlüğü bu bahsedilenlerin neresinde... Özgür bir kadın, ya da bu özgürlüğe bir beden yaratmak zorunda da değiliz, özgür bir ruhun, çok çeşitliliğin içerisinde, her bir anlam ve ifadeye belli ölçüde yakın, belli ölçüde uzak olması bu özgürlüğün ana hattını oluşturuyor diye düşünüyorum. Öyle ki, bir fikire ne körü körüne bağlı, ne nefret edecek kadar uzak durmamak aslında o fikirin insanın üzerinde yarattığı özgürlüğü nitelediğine inanıyorum. Erol Albayrak da bu defilesinde modaseverlere, özgür bir tasarımın, özgür bir kadını nasıl niteleyebileceğini, geleceğin belli başlı kavramlardan korkmadan, uzak kalmadan nasıl şekillendirilebileceğini aktardığını hissediyorum. 

Özgür ve güçlü yarınlar için, sanata ihtiyacımız olduğu kadar modaya da ihtiyacımız olduğunu unutmadığımız, elimizdeki değerleri taçlandırıp, yeniliklere kapılarımızı kapatmadığımız günlere...                              



Devamını Oku
Tema resimleri sndr tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.

© 2011 Maddenin Sanat Hali, AllRightsReserved.

Designed by ScreenWritersArena